Terapi ve Danışmanlık
Bireysel Terapi
Bireysel terapi, terapi çeşitleri içinde en yaygın kullanılan yöntemdir. Bireysel terapide ulaşmak istenilen hedefleri genel anlamda;
Duygusal zorlukların üstesinden gelmek
Davranışlarda değişim sağlamak
Yakın ilişkilerde doğru iletişimi kurabilmek, ilişkileri düzenlemek
Problemlerle başa çıkış stillerini geliştirmek
Psikolojik iyilik halini inşa etmek/korumak/yeniden yapılandırmak
Öz farkındalığı arttırmak
Psikolojik kökenli rahatsızlıkları ortadan kaldırmak
Yaşamsal Değişimlere uyum sağlamak
Geçmiş yaşantımızın günümüzdeki duygu davranış ve tutumlarımız üzerindeki etkilerini araştırmak olarak sıralayabiliriz.
Danışan ve terapistin beraber çıktığı bu yolda en önemli ilkelerden birisi gizliliktir. Konuşulanlar, terapist ve danışan arasında kalır, aksi bir durum etik ilkelerin ihlali demektir.Ayrıca terapist ve danışan arasındaki ilişkide en önemli unsur karşılıklı güvendir. Kişilerin birbirine güven duyduğu bir iletişim sağlamak iyileştirici etkiye sahiptir.
Terapide, danışan koşulsuz kabüle dayananan bir ilişki vardır. bir tarafta yardım alan, diğer tarafta profesyonel yardım veren olsa da, insan olarak herkes eşittir ve iletişim bu eşitlik ilkesi üzerinden kurulur.
Çift- Aile terapisinde, ailenin ilişki dinamikleri, kaynakları, her bireyin kişisel özellikleri, rolleri, yaşanan problemlerin kaynakları, bireylerin sorunlarla baş etme becerileri, dinamikleri üzerinde çalışılır. genel olarak çiftlerle çalıştığımız konular şunlardır;
İlişkisel problemler / Evlilik süreci / Roller / İlişki Doyumu / Kıskançlık / Güven / Çatışmalar / Aldatma / Ailede değişimler (taşınma, ölüm, doğum vb) / Boşanma / Çocuklarla İlgili problemler / Ebeveynlik tutumları
Seanslar, tüm kişilerin katılımıyla gerçekleşir, zaman zaman bireysel görüşmeler de yapılabilmektedir. Bireylerin aile, ilişki yapısı içerisinde kendi sorumluluklarını alabilmeleri, etkili iletişim yollarını, empatik dinlemeyi öğrenmeleri, birbirlerini anlamaları ve tanımaları hedeflenmektedir.
Stres, yoğun baskı, zorluk, gerginlik durumu ve bedenin normal işlevselliğinin, iyilik halinin bozulması durumlarında ortaya çıkar.Bu olumsuz durumların belirmesinde, çevresel faktörler oldukça etkilidir. Sonucunda da fizyolojik ve psikolojik rahatsızlık durumları ortaya çıkabilir.
Çalışma ortamında yıldırma politikası uygulayan bir yöneticinin olması, özel hayatınızdaki karışıklıklar, tükenmişlik duygusu, artan rekabet ortamı ya da uzun süredir aynı iş yerinde çalışıyor olmaktan dolayı duyulan motivasyon eksikliği iş performansınızı olumsuz yönde etkileyebilir.
Bazen "bu benim yapım,değiştiremem" dediğiniz kişilik özelliklerinizi daha iyi tanımanız ve bu yapıları esnetebilmeniz, iş yerinde kurduğunuz iletişimi, kendinizi ortaya koyma biçiminizi ya da sorun yaşadığınız iş arkadaşlarınıza yönelik yaklaşımınızı olumlu yönde değiştirebilir. Bu nedenle iş ortamında yaşadığınız olumsuz durumlar, bir profesyonelle birlikte ele alındığında kendinizi geliştirme adına yeni kapıların açılmasını sağlayabilir.
Kurumsal Danışmanlık, şirket veya bireylerin belirledikleri hedef ile içinde bulundukları konum arasındaki mesafeyi kapatmak üzerine tasarlanan danışmanlık sürecidir.
Kurumsal danışmanlık kapsamında şirket içi eğitim ve seminerler, bireysel ve gruplarla psikolojik danışmanlık uygulamaları yapılmaktadır. Danışmanlık desteği alan şirketlerin performans gelişimi ve çalışan mutluluğu açısından ilerleme kaydettiği bilinmektedir.
Terapi Konuları
Stres altındayken, tehdit, baskı durumlarında bedenimizde doğal bir tepki olarak kaygı oluşur. Günlük hayatımızda ara sıra kaygı-anksiyete yaşamak doğaldır; hayatın işleyişi içinde karşı karşıya kaldığımız durumlardan dolayı endişelenebilir, gelecekle ilgili maddi ya da manevi anlamda kaygılar duyabiliriz.bu yüzden,her zaman olumsuz bir etkisi olduğu düşünülmemelidir.
Odaklanma, harekete geçme, karar verme, problemleri çözme konularında kaygımızın bir motivatör olarak görev aldığı zamanlar da vardır. Yoğun yaşanan kaygı ise, ilişkileri, günlük yaşamı olumsuz etkilemeye başladığında işlevsel düzeyinden çıkmış olabilir.
Anksiyete ya da kaygı bozuklukları belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterir fakat tüm bozukluklarda tek bir ortak özellik vardır; çoğu kişinin tehdit bile hissetmeyeceği noktalarda sürekli ya da şiddetli mantık dışı bir korku, endişe hissediyor olmak.
Bazı Belirtileri;
Panik, korku ve tedirginlik
Uyku problemleri
Konsantrasyon sorunları
Huzursuzluk, sinirlilik
El ve/veya ayaklarda terleme
Nefes darlığı, ağız kuruluğu
Kalpte çarpıntı hissi
Sakinleşmede zorluk
Hazımsızlık problemleri
El ya da ayaklarda hissizlik, karıncalanma
Mide bulantısı
Kas gerilimi
Baş dönmesi
İstatistiklere göre, anksiyete bozuklukları kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülmektedir. Aşırı korumacı tavırla büyütülmüş çocuklarda, çevresinden hep olumsuz tepkiler alan ve sindirilmiş kişiliklerde anksiyeteye daha sık rastlanılmaktadır.
Çocukluk çağında yaşanılan olumsuzluklar, travmalar ve mutsuzluklar arttıkça anksiyete riski de eş zamanlı olarak artmaktadır.
Sosyal anksiyete bozukluğu, fobiler, genel kaygı bozukluğu, panik bozukluk gibi türlere ayrılmaktadır ve terapistle beraber kaygının nedenine inmek ,kaygıyı anlamlandırmak, olumsuz ve panik yaratan düşünceleri ve davranışları nasıl olumluya dönüştüreceğiniz beraber çalışılır. Sizde korku ve kaygı meydana getiren durumlara karşı endişe duymadan yaklaşmanın ve bunları yönetmenin yollarını öğreneceğiniz yapılandırılmış bir terapi programı yaşamınızın kontrolünü tekrar ele almanızı sağlar.
Panik atak, ani ve düzenli olarak bir panik ya da korku hissinin etkisi altında kalınan bir anksiyete bozukluğudur.
Hemen herkes belli zamanlarda endişe ve panik hissi yaşayabilir. Bu his gergin, stresli veya tehlikeli durumlara karşı verilen doğal bir tepkidir.
Ancak panik atak bozukluğu çeke bir kişi için anksiyete, endişe, panik ve stres duyguları hem düzenli olarak, hem de genellikle belirgin bir sebep olmaksızın ortaya çıkar.
Diğer birçok ruhsal rahatsızlık durumunda olduğu gibi, panik atağın da kesin nedeni tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak muhtemelen yaşamda yas gibi travmatik veya çok stresli bir dönem, ya da beyindeki nörotransmitter dengesizliği veya benzeri faktörlerle bağlantılı olduğu düşünülmektedir.
Bazı belirtileri;
Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma
Çarpıntı, kalp ritminde bozulma
Terleme
Ani tuvalet ihtiyacı
Nefes darlığı ve boğulma hissi
Soluk alamama
Baş dönmesi, bayılacak gibi hissetme
Üşüme, ürperme ya da sıcak basması
Mide bulantısı ya da karın ağrısı
Titreme
Kendini çevreden tuhaf ve farklı hissetme
Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu
Ölüm korkusu
Semptomlar birden ortaya çıkar ve 10 dakika içinde en yoğun seviyeye ulaşır. Ataklar genellikle 20-30 dakika kadar sürerken, 1 saatten fazla sürdüğü nadiren görülür.
Panik Bozukluğu ise panik atak ile ilişkili bir ruhsal rahatsızlıktır. Beklenmedik şekilde tekrarlayan panik atakları, bu atakların gerçekleşmesi beklentisinin ortaya çıkardığı bir kaygı, ve panik atak sırasında gerçekleşen semptomlardan dolayı ölme ya da zarar görme kaygısı nedeniyle hayatın doğal akışına uyum sağlamakta güçlük çekme şeklinde gözlemlenir.
Panik atak ve panik bozukluk sıklıkla birbirleriyle karıştırılmaktadır. panik atak bir nedenle yaşanırken, panik bozukluk herhangi bir neden olmadan tekrarlayan birçok panik atağın varlığını içerir. En ayırt edici tanımıyla; panik bozukluk bir rahatsızlık, panik atak ise bir sonuçtur.
Belirtileri;
Beklenmeyen, sık ve yoğun panik ataklar
Tekrar atak yaşama kaygısı
Önceki atakların yaşandığı yer ve durumlardan kaçınma isteği
Kişiler tekrar atak geçirme düşüncesinden dolayı yoğun kaygı ve gerginlik hissedebilir, kendini ataklardan korumak için ise tetikleyici durum ve yerlerden kaçınabilir. Bu kaçınma bireylerin fobik tutum geliştirmesine yol açabilir. Agorafobi, panik atakların bir gelişebilen en yaygın komplikasyonu olarak bilinmektedir.
Panik bozukluğun bireysel dinamikler, gündelik yaşamda stresli durumlar; boşanma, sınav, evlilik, iş kaybı gibi önemli yaşam olayları ile ortaya çıkabildiği bilinmektedir. Terapide bu yaşamsal olayların üzerinde çalışmak ve anlamlandırmak önemlidir.
Depresyon üzüntü veya sıkıntılı duygu durumundan çok daha farklıdır. Günlük yaşamdaki duygusal iniş çıkışlar, hayal kırıklıkları, mutsuzluklar olağan durumlardır ancak toplumumuzda bu durumların geneli “depresyon” olarak adlandırılmaktadır. Bu da bireysel olarak yaşanan olağan duygu durumlarının anlam yükünü git gide ağırlaştırmaktadır.
Depresyonun pek çok farklı tipi olabilmektedir.Belirtiler değişebilir ancak genel olarak depresyon bireyin günlük yaşamını, çalışma, uyku, yeme düzenini ve hayattan aldığı zevki sekteye uğratabilir.
Kişi kendini çaresiz, değersiz ve aciz hissedebilir ve bu hisleri yoğun ve sürekli olarak yaşanır.
Genel Belirtileri;
Çaresizlik hissi
Enerji kaybı
Sosyal yaşantıya, günlük aktivitelere, arkadaş buluşmalarına ve eskiden keyif alınan şeylere karşı ilgi kaybı
Cinsel istekte azalma
Çoğu zaman yorgun hissetme
Uyku düzeninde değişme
İştah ya da kiloda belirgin değişimler (artış ya da azalış)
Konsantrasyon problemi, eskiden kolayca yapılan işlerin artık zor geliyor oluşu
Olumsuz düşünceleri kontrol edememe
Normalde olunduğundan daha sinirli, sabırsız ya da huzursuz olma
Değersizlik ya da suçluluk duygusu, kendini acımasızca eleştirme
Alkol – madde tüketiminin ya da başka türlü tehlikeli davranışların artması
Açıklanamayan acı ya da ağrılar, baş, sırt, kas ya da mide ağrısı gibi fiziksel şikayetlerde artış
Depresyon tedavisinde kullanılan BDT ( Bilişsel Davranışçı Terapi)
Temel olarak, kişiyi depresyona sürükleyen düşünce kalıplarını ortadan kaldırmayı amaçlar. Bireyler çocukluk dönemlerinde yaşadıkları olumsuz yaşantılardan dolayı belli şemalar geliştirirler. Bu erken yaşantıda oluşan şemalar ilerleyen dönemlerde tetikleyen yaşantılar ile bilinç düzeyine depresyon şeklinde çıkabilir. BDT dört temel aşamadan oluşur:
-
Sorunun bilişsel-davranışçı formülasyonunu yapmak.
-
Bu formülasyon doğrultusunda tedavi hazırlamak.
-
Bireyi bilişsel-davranışçı yaklaşım konusunda bilgilendirmek.
-
Tedavi için bireyin uygun olup olmadığını belirlemek
Ayrıca farkındalık Temelli Terapi (Mindfullness) yöntemiyle, depresyona yol açan düşünceleri, davranışları, yaşantıları değiştirmek yerine onları farkındalık meditasyonu ile kabullenme üzerine çalışılır. Bu yöntemde dikkat, nefes alışverişine ve duygulara odaklanır.
Öfke, hoşnut olunmayan durumlarda oluşan doğal bir tepkidir.Sevgi, hoşlanma,korku gibi temel duygularımızdan birisidir. Öfkenin problem haline dönüştüğü durumlar ise farklıdır.
Öfke Anında; kan basıncı artar ,kalp atışları hızlanır, nefes alış verişi düzensizleşir, stres ve gerginlik hissi artar, yoğun öfkeyle birlikte kişiye veya herhangi nesneye yönelik şiddet uygulama isteği meydana gelebilir.
Öfke çok sık (hemen hemen her gün), çok şiddetli olarak hissediliyorsa, sonucunda uygunsuz davranışlar ortaya çıkıyorsa, okul-iş yaşamı, kişisel ilişkilerde sorunlara yol açıyorsa öfke problem oluşturuyor demektir. Öfkeyle başa çıkmak, öfkenin bastırılması ve saklanmasını değil, tanınmasını gerektirmektedir
Öfke kontrolü çoğu zaman düşünüldüğü kadar zor olmayabilir.Duyguların doğru ifadesi öfke kontrolü üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Öfke kontrolünü psikoterapide en çok çalışılan konulardan biridir. Öfke duygusunun temeli, tetikleyici unsurlar, öfke anında hissedilen duygular üzerine çalışılarak kişinin öfkesi üzerindeki hakimiyete ulaşması sağlanabilir.
Böylece kişi sağlıklı iletişim kurmaya yaklaşmış ve kendini doğru ifade etmede bir basamak daha atlamış olur. Gündelik yaşamda öfke yönetimini öğrenmek kişiyi sosyal olarak daha uyumlu kılacaktır.